Gaziantep BÖLGE ADLİYE
MAHKEMESİ 3. Ceza Dairesi Esas: 2018 / 318 Karar: 2018 / 1637 Karar Tarihi: 02.10.2018 |
Konu : SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE BİLEREK VE İSTEYEREK YARDIM ETME SUÇU – SANIĞIN ÖRGÜT LİDERİNİN ÇAĞRISI ÜZERİNE ASYA KATILIM BANKASINDA BULUNAN HESABINA PARA YATIRARAK TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM SUÇUNU İŞLEDİĞİ KONUSUNDA SOMUT KESİN VE İNANDIRICI DELİLİN BULUNMADIĞI – ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ – SANIĞIN BERAATİNE KARAR VERİLMESİ GEREĞİ |
(5237 S. K. m. 23, 53, 58, 220, 314) (3713 S. K. m. 5) (YCGK 24.05.2016 T. 2014/13-676 E. 2016/262 K.) Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26/12/2017 tarih, 2017/259 esas, 2017/142 karar sayılı ilamı ile verilen hükme karşı sanık müdafii ve o yer Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf yoluna başvurulmakla, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine ve istinaf başvurusunda bulunan sanık müdafii ve o yer Cumhuriyet savcısı dilekçe içeriğine göre; istinaf başvurusunun reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçilip 22/06/2018 tarihinde dairemizce davanın yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerinin başlanmasına karar verilip duruşma açılarak yapılan açık yargılama sonunda; GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ; İDDİA; Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 07/08/2017 tarih, 2017/13452 esas sayılı iddianamesiyle; sanık üzerine atılı silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan; hakkında TCK’nın 314/2, 53, 58/9, 3713 sayılı TMK’nın 5/1. maddeleri uyarınca cezalandırılmasının istenildiği anlaşılmıştır. İLK DERECE MAHKEMESİ HÜKMÜ; Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26/12/2017 tarih 2017/259, 2017/142 E/K sayılı kararı ile; sanığın silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçunun sabit olduğu gerekçesi ile, TCK’nın 220/7 maddesi delaletiyle TCK’nın 314/2, 220/7-son cümle, 3713 sayılı TMK’nın 5/1, 62/1, 53/1,23 maddeleri uyarınca 3 Yıl 1 Ay 15 Gün Hapis Cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. İSTİNAF BAŞVURUSU; O yer Cumhuriyet savcısı istinaf başvurusunda özetle; Usul ve esas yönünden Kanun’a aykırı bulunduğundan kararın istinaden kaldırılmasını talep etmiştir. Sanık ve müdafiinin yasal süresinde yaptığı istinaf başvurusunda özetle; mahkumiyetine ilişkin kararın kaldırılarak beraatine karar verilmesini talep etmiştir. SAVUNMA; Sanığın İlk Derece Mahkemesinde Alınan Savunmasında: “Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum önceki beyanlarımı tekrar ediyorum. Ben ilkokul, ortaokul ve liseyi devlet okullarında okudum. Dershaneye gitmedim. Üniversiteyi Manisa Celal Bayar üniversitesi fen edebiyat fakültesini 1997 yılında kazandım. Üniversite hayatımda ailemle birlikte gidip oraya yerleşerek orada kaldım, öğrencilik hayatım boyunca cemaatin okuluna, yurtlarına dershanelerine gitmedim. 2002 yılında öğretmen olarak Şırnak Silopi’de göreve başladım. Daha sonra 2007 yılında Gaziantep’e atandım ve burada görev yaparken açığa alınıp ihraç oldum. Aktifsen üyeliğimle ilgili olarak; eğitim alanında faaliyet gösteren çeşitli sendikalar vardır. Aktifsenin yetkilileri okula gelip farklı sendika olduklarını vurgulayıp çeşitli faaliyetler yapacaklarını, kılık kıyafet serbestisinden yararlanabileceğimizi ve tatil dönemlerinde taksitle umreye gidebileceğimizi söylediler. Ben de bundan yararlanmak ve taksitli umre imkanından yararlanmak için ben bu sendikaya üye oldum. Sadece kağıt üzerinde üye oldum sendikanın yerini bile bilmem. Sendikada faaliyette bulunmadım herhangi bir görev almadım. Bankasya hesabıma ilişkin olarak; Gaziantep’e ilk geldiğim 2007-2008 yılında kredi kartı ihtiyacım olmuştu, bankaları araştırdığımda hesap işletim ücreti ve kart aidatı almayan ve EFT ücreti almayan tek bankanın bankasya olduğunu öğrenince hesap açtırdım. Ayrıca otoban gişelerinde kullanılan DİT kartı da vardı. Bu nedenle hesabımı açtırdım. 2014 yılında ev almaya karar vermiştim. Bu nedenle o zamana kadar ev almak için para biriktirmiştim. Biriktirdiğim paraların bir kısmı akrabalarımda bir kısmı da benim yanımda duruyordu. Herhangi bankada yüklü bir birikimim yoktu. Paramı daha çok eşe dosta borç olarak vermiştim. 2014 yılında bu paralarımı topladım diğer bankaların da kar payı oranlarını inceledim ve en uygun kar payı oranının bankasya tarafından sunulduğunu görerek 2014 Temmuz ayında 100000 TL nin üzerinde bir para yatırdığımı hatırlıyorum. Bu paraları 31 günlük kar payı hesabına yatırmıştım. Vadesi dolunca paraları çekerek ev aldım. O dönemde bankasyanın bu yapıyla irtibatlı olduğunu bilmiyordum. O dönemde bankayla ilgili kamuda çıkan haberleri duymuştum ancak banka resmi olarak faaliyetine devam eden bir bankaydı bu nedenle paramı bu bankaya yatırmakta bir sakınca görmedim. Talimat üzerine bu bankaya para yatırmadım. Benim yatırdığım dönemde böyle bir talimat da yoktu sonradan banka ile ilgili söylentiler çıktı. Ancak ben 2014 yılı sonuna kadar küçük de olsa birikimlerimi bu bankada tutmaya devam ettim herhangi bir suç kastım yoktur. Meslek hayatım boyunca sohbet ve toplantılara katılmadım, ev ve yurtlarda kalmadım, gazete dergi aboneliğim olmadı, himmet burs bağış adı altında maddi destekte bulunmadım, cemaat denen yapıya veya liderine sempati duymadım, ben bu yapının bir terör örgütü olduğunu 15 Temmuz darbe girişiminde anladım. Silopi eğitimciler ve girişimci iş adamları derneğine üye olduğumdan haberim yoktu böyle bir dernek olduğundan bile haberim yoktur nasıl üye olduğumu bilmiyorum. İhraç olduktan sonra sosyal medyada twitterdaki hesabımda bazı paylaşımlarda bulundum bu ihraca tepkimi göstermek amacıylaydı, suçsuzum beraatime karar verilmesini talep ediyorum” şeklinde ifade etmiştir. Sanık Dairemiz Huzurundaki Beyanında: “Daha önce vermiş olduğum savunmalarımı aynen tekrar ederim. Suçlamaları kabul etmiyorum. Devamla 12 yıl boyunca çeşitli köylerde ve küçük yerlerde öğretmenlik görevimi yaptım. Bu süre zarfında biriktirmiş olduğum, bir kısmı da borç olarak verdiğim paraları toplayarak 2014 yılının Temmuz ayında Bank Asya isimli bankaya yatırdım. Bank Asya’daki hesabımı 2008 yılında açmıştım. Kredi kartı aidatsız verdiği ve ücretsiz EFT yaptığı için burada hesap açtırmıştım. Temmuz ayında yatırmış olduğum parayı 2014 yılının Ağustos ayında yani bir ay içerisinde çekerek 26/08/2014 tarihinde ev satın aldım. Ben kesinlikle örgütün talimatı doğrultusunda söz konusu bankaya para yatırmadım. 2013 yılının Aralık ve 2014 yılının başlarında param olduğu halde yapılan çağrı doğrultusunda para yatırmadım. Beraatimi isterim, ayrıca sunulan bilirkişi raporuna da bir diyeceğim yoktur” şeklinde beyan etmiştir. Sanık Müdafi Beyanında: “Daha önce vermiş olduğumuz yazılı ve sözlü savunmalarımız ile istinaf başvuru dilekçemizi aynen tekrar ederiz, sunulan bilirkişi raporuna bir diyeceğimiz yoktur. Müvekkilin savunmalarına aynen katılıyoruz, müvekkil öğretmen olarak görev yaptığı dönemlerde bir ev almak amacıyla birikimlerde bulunmuş ve bunu da 2014 yılının Temmuz ayında Bank Asya isimli bankaya yatırarak birikimlerini toplamış, Ağustos ayında da yani bir ay sonra bu hesabından parayı çekerek bir ev satın almıştır. Buna ilişkin raporlar dosyada mevcuttur, örgütün talimatı doğrultusunda söz konusu bankaya para yatırdığına ilişkin bir delil söz konusu değildir. Zira örgüt tarafından 2014 yılı Eylül ayında da bankaya para yatırın çağrısına rağmen müvekkil parasını Ağustos ayında çekmiştir. Bu nedenlerle müvekkilin beraatine karar verilmesini dileriz” şeklinde beyanda bulunmuştur. ESAS HAKKINDA MÜTALAA; İddia Makamı Esas Hakkındaki Mütalaasında; “Sanık hakkında Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 2017/142 Esas, 2017/259 Karar sayılı mahkumiyet kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından istinaf isteminin reddine karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur,” şeklinde bildirmiştir. DELİLLER; Sanığın aşamalardaki savunmaları, bilirkişi raporu, yazı cevapları ile tüm dosya kapsamından ibarettir. DAİREMİZİN DEĞERLENDİRMESİ VE KABULÜ; Amacı her somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan ve Latince; “in dubio pro reo” olarak da ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü bir ceza davasında sanığın cezalandırılmasına karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık lehine değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ve gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi durumunda da geçerlidir. Sanığın üzerine atılı bulunan suçlardan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye yer vermeyecek kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaatlere değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa ihtimale dayanılarak sanığın mahkûmiyetine karar vermek, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm kurmak anlamına gelecektir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2014/13-676 Esas 2016/262 Karar Sayılı İçtihadı) Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir, örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir. Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir. (Evik, Cürüm işlemek için örgütlenme, Syf 383 vd.) Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır. (Toroslu özel kısım syf.263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt syf.28, Özgenç Genel Hükümler syf.280) Yine suç örgütünün tanımlanıp yaptırıma bağlandığı 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin 7. fıkrasında yardım fiiline yer verilmiştir. “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, örgüt üyesi olarak” cezalandırılacağı belirtilmiş, anılan normun konuluş amacı, gerekçesinde; “örgüte hakim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişi, örgüt üyesi olarak kabul edilerek cezalandırılır.” şeklinde açıklanmış, 765 sayılı TCK’nın sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen maddede yardım etme fiilleri de örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiştir. Yardım fiilini işleyen failin, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaması, yardımda bulunduğu örgütün TCK’nın 314. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü olduğunu bilmesi, yardım ettiği kişinin örgüt yöneticisi ya da üyesi olması ve yapılan yardımın örgütün amacına hizmet eder nitelikte bulunması gereklidir. Yardımdan fiilen yararlanmak zorunlu değildir. Örgütün istifadesine sunulmuş olması ve üzerinde tasarruf imkanının bulunması suçun tamamlanması için yeterlidir. Yardım fiilleri, örgüte silah sağlama ve terörün finansmanı dışında tahdidi olarak sayılmamıştır. Her ne surette olursa olsun örgütün hareketlerini kolaylaştıran ve yaşantısını sürdürmeye yönelik eylemler yardım kapsamında görülebilir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11.11.1991 tarih, Esas 9-242, Karar 305). Yardım teşkil eden hareketin başlı başına suç teşkil etmesi gerekmez. Yardım bir kez olabileceği gibi birden çok şekilde de gerçekleşebilir. Ancak yardım teşkil eden faaliyetlerde devamlılık, çeşitlilik veya yoğunluk var ise, sanığın hukuki durumunun, örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilmesi gerekebilir. Bu açıklamalar ve ilkeler ışığında tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde; Her ne kadar ilk derece mahkemesince; “sanığın örgütün hiyerarşisine dahil olmadığı ve örgütle organik bağ da kurmadığının anlaşıldığı, ancak sanığın özel kastla örgüt lideri tarafından Bankasya talimatının yapıldığı tarihlerde sanığın Bankasya’daki hesabına para yatırdığının sabit olduğu, bu hususun ayrıntılı olarak Bankasya’ya para yatırma ile ilgili bölümde izah edildiği, tüm bu açıklamalar bağlamında; sanığın eyleminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçunun yasal unsurlarını bünyesinde taşıdığı, böylece sanığın üzerine atılı silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçunu işlediğinin sabit olduğu” gerekçesiyle sanığın silahlı terör örgütüne (FETÖ/PDY) yardım ettiği gerekçesiyle TCK.nun 314/3 ve 220/7 Maddesi yollamasıyla TCK’nın 314/2, 220/7, 3713 Sayılı TMK’nın 5/1, TCK’nın 62 madde ve fıkraları gereğince cezalandırılmasına karar verilmiş ise de; Sanığın, söz konusu bankada (Bank Asya) 21.07.2014 tarihinde 166.000 TL ve 40.000 TL olmak üzere 206.000 TL. tutarında katılım hesabı açtığı, katılım hesabının vadesinin dolması ile birlikte ilgili tutarların çekildiği, en son 26/08/2014 tarihinde 92.000 TL. nin çekildiği, sanığın anılan bankada 19 farklı hesabının olduğu, kredi kartı hesabı ayrı, DİT kart hesabı ayrı, USD hesabı ayrı, birikim hesabı ayrı, katılım hesabı ayrı, vs şekilde birçok hesap açıldığı, sanığın 2008 yılından itibaren hesabı aktif olarak kullandığı, işlemlerinin 15/07/2016 tarihine kadar devam ettiği, bankanın TMSF ye devredildikten sonra bile bu müşteri ilişkisinin son bulmadığı, sanığın savunmasında belirttiği ve TAKBİS kayıtlarında da belirtildiği üzere 26/08/2014 tarihinde ZARİF YAPI şirketinden ev aldığı, sanığın bunun öncesinde ise uzun yıllardır biriktirdiği birikimlerini Bank Asya ya 1 aylığına yatırdığı, nitekim sanığın bankaya para yatırdığı ilk tarihinde 2014 yılı Temmuz ayı olduğu, sanığın ev almak amacıyla bankaya yatırdığı parasını 1 ay sonra çekerek ev aldığının sabit olduğu, örgüt tarafından para yatırma talimatının ilk olarak örgüt lideri tarafından 29.12.2013 tarihinde verildiği, 29.12.2013-30.06.2014 tarihleri arası birçok hesaba yüklü miktarda para yatırma işleminin gerçekleştiği, sanığın ise bu tarihler arasında herhangi bir para yatırma işlemi yapmadığı, 2014 yılı temmuz ayında yatırdığı parayı 21/08/2014-26/08/2014 tarihinde de çektiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın FETÖ/PDY örgüt lideri Fetullah Gülen’in 25.12.2013 tarihli çağrısı üzerine Asya Katılım Bankası’nda bulunan hesabına para yatırarak FETÖ/PDY terör örgütüne yardım suçunu işlediği konusunda cezalandırılmasına yeter derecede her türlü kuşkudan uzak, somut, kesin ve inandırıcı delilin bulunmadığı, şüpheden sanığın yararlanacağına ilişkin evrensel ceza hukuku ilkesi de gözetilerek sanığın atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırı ve sanık müdafi ile Cumhuriyet savcısının istinaf itirazları bu yönüyle yerinde görülmüş olduğundan açılan duruşma sonunda aşağıdaki şekilde sanığın beraati yönünde hüküm kurulmuştur. Bu itibarla; HÜKÜM: Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere; 1-Gaziantep 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26/12/2017 tarih, 2017/259, 2017/142 E/K sayılı kararının CMK’nın 280/2. maddesi uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA, 2-Her ne kadar sanığın silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan cezalandırılması istemi ile kamu dava açılmış ise de; sanığın üzerine atılı suçu işlediği yönünde mahkumiyetini gerektirir, her türlü şüpheden arındırılmış, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden, CMK’nın 223/2-e madde ve fıkrası gereğince BERAATİNE, 3-Sanık kendini istinaf aşamasında vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihi itibari ile yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanılan 1.090 TL vekalet ücretin hazineden alınarak sanığa verilmesine, 4-Yapılan yargılama giderlerinin kamu üzerine bırakılmasına, Verilen kararın hazır bulunanlar yönünden tefhim, yokluklarında karar verilenler yönünden ise tebliğ tarihinden itibaren, 15 gün içerisinde, dairemize verilecek veya gönderilecek bir dilekçe ile veya zabıt katibine beyanda bulunmak ve bu beyan tutanağa geçirilmek, yahut bulunulan ceza infaz kurumu aracılığıyla dairemize dilekçe gönderilmek suretiyle Yargıtay nezdinde TEMYİZ EDİLEBİLECEĞİNE, Bu süre içinde temyiz edilmediğinde kararların kesinleştirilerek İNFAZA VERİLECEĞİNE, bu hususun sanığa ihtarına (ihtar edildi) Dair, iddia makamında Cumhuriyet Savcısı O. K.’in (34944) huzuru ile, sanığın ve sanık müdafii Av. M. C.’in yüzüne karşı, mütalaaya aykırı olarak oybirliğiyle verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 02/10/2018 |